21 Mayıs 2011 Cumartesi

Mesafe

100 metre yükseklikteki bir binanın çatısındaysanız, ölümle aranızda 100 metre var demektir. Sarı çizginin üzerine bastığında kendini ölüme meydan okuyormuş gibi hissettiğin o metro durağında da 2 metre ya var ya yok. Şakağa dayanmış bir silahsa söz konusu, bir namlunun uzunluğu kadar ölümle arandaki mesafe. Televizyonun karşısında otururken ; koltuktan masanın üzerindeki çakmağa 2 metre desen, oradan da mutfaktaki ocağa 10-12 metre. Toplamda 12-14 metre uzaklıkta oldukça gürültülü, şenlikli bir ölüm var. Tekleyen bir kalbe sahipseniz, aranızda bir mesafe yok; sizin kapsama alanınızda zaten. Kıç cebindeki kelebekle aranızda 0.3 cm falan var; giysilerin kalınlığına bağlı olarak. Veya sabah işe giderken diyelim ki Bostancı'da karşılayacak sizi ölüm. Nereden baksan 1.5 saat sürer, taş çatlasa 20-25 kilometre. Tüm bu mesafeleri bir yana bıraktığınızda, sizin bittiğiniz yerde yaşam başlıyor. Yaşamın kıymeti de ancak hastayken bilinir bak; o da ayrı bir tartışmanın konusu. Tartışmıyor muyuz?

İyi.

Hazza ne kadar var? Restorana ne kadar varsa ona da o kadar. Ya da bir Tekel büfesine. O anda aranan hazza bağlı. Doğuştan çıkıntılı bir varlıksan, ortalama 15cm uzakta haz. Girintili varlıklarda ise çıkıntılıların ki ne kadar uzaktaysa bedenlerinden, girintililerin de o kadar içerde. Hem tek seçenek o da değil. Oh valla ya, hayat sana güzel be kadın!

Bazen yalnızlıkla aranızda onlarca kişi varmış gibi görünüyor hani; aslında yok o kadar. Ne kadar kalabalık olursa olsun, senle diğerlerinin arasında sırtı sana dönük bir sen oluyor. Yüzüne bakmadan ne kadar sıkıldığını anlatıyor sana, senle yalnız kalmak istediğinden bahsediyor. Dayanamayıp dinliyorsun bir yerden sonra. Sessiz, sakin bir yer buluyorsun; bu kez de yok oluyor. Sadece başkaları varken gelip rehin alıyor adi şerefsiz. Bu nedenle çok önceden planlanmış bir randevuya iştirak edilmesi, yatılan yatakta başkasına ait bir vücut daha olması, banka kuyruğunda yeni arkadaşlar edinilmesi; yalnız olmamak anlamına gelmiyor çoğu zaman.

Trafikteyken öfkeyle aranızda 1 araç var. Kavgayla bir kapı. O kapıdan çıktıktan sonra şiddet ve belki acıyla aranızdaki olası uzaklık belki bir kol, belki bir bacak, belki de bir levye boyu; karşı tarafın tercihine kalmış. Mutluluk, dayağı yemekte olduğunuz yerle en yakın polis memuru arasındaki uzaklık kadar yakın olabilir böyle bir anda. Ya da şoför yanındaki koltuk mutluluğa dönüşebilir teselli edecek birine yataklık ediyorsa.

Gururla aranızdaki mesafe, 1 saattir gözgöze geldiğiniz beton gibi hatunun uzaklığı kadar. Bir yerden telefonunuzu bulan hatun sizi aradığında bu mesafe kulağınızla telefon arasındaki o mesafesizliğe kadar inebiliyor. Sadece karı kız meselesi de değil; gurur topa vurduğunuz yer ile topun girdiği doksanla aransıdaki mesafenin, sizi ağzı açık izleyen kişi sayısına bölümüdür halı sahada olsanız mesela.

Peki tüm bunların devamlılıkları ne kadar? En çok süreni ne kadar sürer? Ne işe yararlar Zekeriya?

Sktiret şimdi.

Huzur nerde oğlum lan?!

Huzurun dinamikleri daha farklı. Hani tüm diğer tüm kavramlarla aranızdaki mesafeyi ölçerken çıkıç noktası olarak kendinizi alıyorsunuz ya; huzur öyle değil işte. O kendi bildiği yerde öylece duruyor. Size olan uzaklığı da öyle kestirilebilir bir uzaklık değil. Daha kolay bir şekilde anlatmaya çalışırsam; ne tür bir huzura ihtiyaç duyduğunu belirlemek zor. Ki bu aslında işin güzel yanı. Durmadan aklınızı kurcalamıyor, ne zaman ve nasıl ulaşacağınızı (ya da ulaşıp ulaşamayacağınızı) düşünerek g.tünüzü yırtmıyorsunuz. Beklemeniz gereken, isteyeceğiniz türden bir huzur kaynağının aklınıza gireceği an. İşte bundan sonrası çok sıkıntılı. Kendinizle kombine ettiğinizde huzuru bulacağınızı düşündüğünüz o şey her ne ise, bir şekilde onun da size doğru meyillenmiş olması gerekiyor. Şöyle ki: Huzur, x kasabasında sessiz sakin bir akşam veya bir ömür geçirmek mi? O zaman o x kasabasında sizi bekleyen bir yer olması, sizin ihtiyacınız doğrultusunda sessizliğe bürünmüş olması gerekiyor. Sayısal lotonun size çıkmasıysa huzur, önce elinizdeki kuponda, sonra da TRT'deki çekilişte yan yana gelmesi gerek o sayıların. Bir insansa, sizin onu istediğiniz kadar ve sizin onu istediğiniz şekilde onun da sizi istemesi lazım. Huzur için ne kadar çaba gösteriyorsanız, huzurun da sizxin için o kadar çaba gösteriyor olması gerek.

Yani?

Yanisi; ne bileyim aq Zekeriya. Beklemeye devam. Bak mesela, bu yazıyı "İlla ki bir sonuca bağlanır" diye okuyan biri varsa, ondan hayal gücünün sınırlarını zorlayan küfürler işitiyorum şu an. Mutlaka bir sonuç isteyen varsa şununla yetinsin:

"Yanlış bir hayatta doğru yaşayamazsın"

Dün Adana plakalı bir kamyonun çamurluğundan okudum bunu. Bir düşünün bence.

2 yorum:

  1. Kıskanıyor insan bazen basıp gidenleri..(ne alaka dimi)

    YanıtlaSil
  2. evet kıskanıyor bazen insan basıp gidenleri ama basıp gitmeleri değil kıskandıkları

    YanıtlaSil