30 Aralık 2023 Cumartesi

Kavm-i Necip'in Namünasip Halleri

Hayatımızda biraz mizah olsun, hayata karşı istihza içerisinde olalım, sarkazmı tuz gibi her günümüze serpelim diyoruz ama dünya izin verse ülke izin vermiyor. Ülkenin Harlem Shake'i andıran gündemi bir zamanlar katlanılabilir geliyordu ama o günlerin komedisi bugün trajediye dönüştü. Evet, alay ve mizah muktedirin zulmüne karşı ilaç olmuştur tarih boyunca ama hiçbir zalim de kahkahaya yenilmemiştir.

Ülkenin ekonomik olsun siyasi olsun bütün yükünü omuzlayan maaşlı çalışan kitle parçalara ayrılıp kah meydanlarda dövülür kah itibarı yerlerde süründürülürken her bir parçası bir diğerinin rezil rüsva edilişini görüp duymamak için evinin en ücra köşesine çekilip camı pencereyi kapatmıştı. Hepsi kendi köşelerinde ezilirken isyanlarını cumartesi günleri parası yeten Nişantaşı'nda yetmeyen Zeytinburnu'nda, Mahmutpaşa'da alışveriş yapıp akşamları da İstiklal caddesinin farklı kastlara bölünmüş ara sokaklarında meşreplerine göre piyizlenirken dile getiriyorlardı. Herkesin meşrebine göre dolarmış kırbası; kimininki rakıyla kimininki çayla ama ne espriler, ne şamatalar, ne şakalar dönüyordu ha! Kuvvetle yıkamadıkları zalimler duysa gülmekten yıkılırlardı, self servis.

Arayı çooook hızlı geçiyorum. Her gün bir önceki gün "yok canım artık o kadar da olmaz" denen şey oldu. Deneydeki meşhur kurbağa biz olduk iyi mi? Koydular bizi soğuk suya, ısıttıkça ısıttılar; fokur fokur kaynıyor ama biz hala "Biraz sıcak mı oldu ya?" diyoruz. Toplumsal hafıza olarak Alzheimer hastası bir ülkeyiz zaten, buna bir de konjenital ağrıya duyarsızlık sendromu eklemenizi rica ediyorum.

Bu konuya çok farklı bir yerden geldim, bardağımı taşıran damla çok alakasız bir yerden damladı: 29 Aralık 2023 Türkiye Süper Kupası Finali. Adı Cumhurbaşkanlığı Kupası iken, diğer ülkelerdeki örneklerine benzesin diye Süper Kupa yapılan ödüllü müsabakanın Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100. yılında yapılacak olanı. Biliyor musun kim bilir tarihin hangi noktasında bu bloga yolu düşen sen sevgili okuyan kişi; bu maç, neticesindeki ödülü kazanana ülkenin bürokrasisinin en üst mertebesindeki kişisinin teslim etmesi gereken, aslında bir bakıma bağımsızlık ve egemenliğin kutlaması adına düzenlenen bu karşılaşma, Suudi Arabistan'da oynanacaktı. Evet evet, Suudi Arabistan'da. 100 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna giden yolda, Türklüğe dair her şeyin mahvına ve mefkudiyetine çabalayan kavimlerden birinin başkentinde. 

Peki neden? 

Muktedirler öyle istedi de ondan.

Peki neden bu kadar tepki veriyorum? Biraz ırkçılık mı yapıyorum acaba?

Sanırım biraz öyle yapıyorum.

Mesela Suudi Arabistan'ın resmi görevlilerinin Türkiye sınırları içerisinde bir kişiye pusu kurup alıkoymasına, işkence edip öldürmesine ve ardından cesedini bilmem kaça ayırıp bazı parçalarını dünyanın farklı bölgelerine götürmesine fazla içerlemiş olabilirim.

Türk emniyetinin 2 Ekim 2018 tarihinde Cemal Kaşıkçı isimli Suudi Arabistan Hükümetine muhalif şahsa karşı işlenen bu cinayeti soruşturmaya aldığı için Suudi Arabistan'ın Türk ürünlerini boykot etmesini ve bu boykotun 4 yıl sürmesini de biraz fazla kafaya takıyorum galiba.

Öte yandan kendi krallarının ölümler ihariç tarihte hiçbir olay için milli yas ilan etmemiş Suudi Arabistan'ın kralı öldü diye Türkiye'de milli yas ilan edilip Türk bayraklarının yarıya inmesi Suudilerin suçu değil ama ne yapayım, ırkçıyım galiba.


Son olarak aslında Cumhurbaşkanlığı kupası olan ama diğer ülkelerdeki örneklerine bakarak ismi Süper Kupa'ya çevirilen, hiyerarşik olarak Türkiye'nin en büyük kupası olan bir ödülün maçının Suudi Arabistan'da oynatılması, ama aslında adına oynana Cumhurbaşkanlığı mertebesinin ilk sahibi olan Mustafa Kemal Atatürk'ün resimlerinin stada sokulmaması ve hatta futbolcuların bu resimleri sahaya sokmaması için polislerin soyunma odalarına girip nöbet tutması falan bunlar ufak tefek şeyler. Ben abartıyorum.

Cumhurbaşkanından ordu komutanına, dini liderlerinden iş adamlarına; egemenliği bu kadar ayak altına serilen ve tüm bu saydığım merciler tarafından desteklenen bir başka ülkenin dünya tarihinde olmadığını ben teyit ediyorum. Tarihin hiçbir döneminde buna benzer bir selfdekültürizasyon yaşanmamış, bu ilk ve tek (bkz: deculturization [wikipedi]). Buna karşılık Türkiye'de bu tarihi
deney/proje ortaya konurken bu deneyin deneği durumunda olan halkın yarısı dekültürizasyonu coşkuyla karşılarken diğer yarısı ise lanet olsun deyip hayatına devam ediyor. Bu o kadar büyük bir aymazlık ve vurdumduymazlık ki, tarihte egemenlini bilerek yitiren ilk millet olmakla kalmayıp, Türkler olarak bağımsız bir devleti olmayan en büyük etnisite olarak tarihe geçeceğiz. On yıllardır konuşulan, tüm diğer örneklerinde olduğu gibi goygoyu yapılan "İran olur muyuz" sorusu artık anlamını yitiriyor; Nietzsche yaşasa böğrünü yumruklaya yumruklaya ağlayarak karşılayacağı o "Biz bir hiç mi oluyoruz?" sorusudur artık sorulması gereken. Niyeyse "Şeriat" kadar korkutmayan "vatansızlık" kavramı birkaç yıla kalmadan sık rastlanan sözcüklerden biri olarak karşımıza çıkacak. Bu süreçte çoğunluğun aksine bağımsızlık dışında bir seçeneğe inanmayan, vakar sahibi, ekmeğini çalışmak dışında bir yolla kazanmayı aklına getirmeyen, hak yemeye meyletmeyen insanları bir yol ayrımı bekliyor; ya bu amansız ADHD'den kurtulup elini taşın altına koyarak mental bir kurtuluş mücadelesi başlatılacak ya da "egemen halklar ligi"nden düşeceğini kabul edip, gelecek nesilleri tekrar birinci lige çıkma sınavını başarıyla verebilecek bireyler olarak yetiştirmek için emek ve beyin göçü seçeneklerine bakılacak. En kötü kararın kararsızlıktan iyi olduğunu unutmadan bunu başarmak ise bu toplumun genlerinde maalesef yok.

Tüm bu sinirlerimi elektrik hattına bağlamış gibi fırlatan olay ise, tüm bu Süper Kupa rezaletinin resmi merci olan Türkiye Futbol Federasyonu'nun başkanının bir müstemleke valisi gibi iki takımı suçlayan açıklamalar yapması. Şu anda üzerinde Atatürk silüeti bulunan Fenerbahçe taraftarlarının stada alınmamasının üzerinden 8, maçın iptal oluşunun üzerinden ise 4 saat geçmiş durumda ama ne spor bakanından, ne dışişleri bakanından ne de cumhurbaşkanından açıklama var ve buna karşılık bir ülkenin onurunun köşeye kıstırıldığı bu bataklıktan çıkmasını sağlayan şey tüm bu yetkililerin yokluğunda iki futbol kulübünün başkanları.

Biz bu ülke için fazla umutluyuz.

11 Mart 2023 Cumartesi

Mağdure Hanım ve Mahdumları


Efendim gün geçmiyor ki Türkiye'de bir kesim mağdur olmasın. Tek tek oturup örneklerini saymaya gerek yok, çok ünlü bir yolsuzluk davasını, yolsuzluğu yaptığı halde yanına kar kalanlar "Bizim günah işleme özgürlüğümüzü nasıl elimizden alırsınız" diyerek dört başı mamur bir mağduriyete dönüştürmüştü. Şimdi yeni bir mağduriyet var; ehliyetine el konanlar. Şaşırtıcı mı? Tabii ki hayır. Hatta geç bile kalınmış; katile tecavüzcüye birkaç yılda bir af çıkarıldığı, terör örgütü yöneticilerinin televizyonlarda programlara çıktığı bir ülkede gerçekten mağdur sayılabilirler.

Şu bir gerçek ki her zaman devletin paraya ve hükümetin oya ihtiyacı vardır. Şu da ayrı bir Türkiye gerçeğidir ki devlet parayı üst gelir grubu haricindeki kesimlere kestiği vergi ve cezalarla elde ederken hükümet de bu cezaların bir kısmını almayarak veya topladığı paraların cebe indirilen kısmı haricindekileri farklı kesimlere dağıtarak oy kaynağını besler. Bu kez farklı olan, halk
ın arsız bir çocuk gibi artık bunu dillendirecek seviyeye gelmiş olması. Malum, ağlamayana meme yok.

Mağdurlarımız mağdur oldukları kadar mağrur aynı zamanda. İçlerinden bazılarını affedilemez olarak belirlemişler ve demişler ki "bunları affetmeseniz de olur". Belki de o haltları yiyenler odanın bir köşesine çöküp kendi dizlerine sarılıp öne arkaya gidip gelerek ağlarken "Biz affedilmeyi haketmiyoruz, Allah bizim belamızı versin" diyerek bu kararı vermişlerdir. Bu arkadaşlar "ölümlü
kazaya sebebiyet verenler":

"Bir defaya mahsus olmak üzere ölümlü kazaya sebebiyet vermemiş şoförler için af çıkarılmasını talep ediliyor". (TGRT ve Cem Küçük'e tebrikler, imlaları oldukça düzelmiş. Ne demek istedikleri hakkında bir fikrimiz oluşabiliyor en azından).

"Alkollü araç kullanma sebebiyle el konulan ehliyetlere af gelip gelmeyeceği konusunda net bir bilgi bulunmuyor." (Yani bu konudaki kararlarını Twitter ve TikTok'taki tepkilere göre verecekler).

  • "Ehliyete El Konulan Durumlar:
  • Alkollü araç kullanmak
  • Ehliyetin geçerlilik süresinin dolması
  • Hız sınırının aşılması
  • Ölüme sebebiyet veren kazaya karışmış olmak
  • 100 ceza puanına ulaşmak
  • Uyuşturucu kullanmış olmak
  • Stajyer sürücü olarak kural ihlali yapmak
  • Sağlık durumunun bozulması"


Evet efendim, şimdi tüm bunlar içinde ölümlü kazaya karışanları Allah kahretsin diyoruz, alkollü araç kullananları da pazarlığa konu ediyoruz. Mesela, hız sınırını %10 aşıp bir yayaya (şaşaşa) çarparak öldüren bir kişi için tabii ki iyi konuşacak halimiz yok lakin hız sınırını iki kat aşıp, çarptığı yayayı (şaşaşı) sadece yatağa mahkum eden birini de bir katille bir tutmayalım değil mi? uyuşturucu konusunu da tartışma gereği görmüyorum; uyuşturucuyla alkol bir mi? Hem o uyuşturucu değil pudra şekeri de olabilir...


İnsanımızın modern hayatın nimetlerinden faydalanırken bu nimetlerden faydalanmak için uyması gereken kuralların etrafından dönmek istemesi aslında bu kadar uzun tanıma gerek duymayan ve "şark kurnazlığı" kelimesiyle vücut bulan bir olgu. İşte tüm bu arkadaşlar için aslında şu sorunun kafalarda o "ampul"ü yakacağını ve tüm tartışmalara nokta koyacak "o" tartışmayı başlatacağını düşünüyorum: Ehliyete ne gerek var ki?

Sıhhatler olsun.