25 Ekim 2017 Çarşamba

Anne Hafızası


Arkadaş, yine anneme Burda dergisi aldım ve yine hayretlere düştüm; yani kimse kusura bakmasın ama ancak çiğ börek katlayacak kadar geometri, ancak adam başı kaç köfte düşeceğini hesaplayacak kadar matematik bilen anneler nasıl oluyor da bu elbise patronlarının (evet, patronmuş adı) dilinden anlıyorlar? Anneme daha bir korku dolu gözlerle bakmaya başladım; salağa mı yatıyor acaba "Oğlum şu televizyon yine açılmıyor bi bakıverir misin?" diye sorarken?

Annemi daha birkaç gün önce AA boyutlarındaki bir pili AAA boyutundaki bir yuvaya yerleştirmeye çalışırken yakaladım; sinirden kıpkırmızı kesilmiş, kasılıp kalmıştı. "Anne o oraya girmez bak biri büyük biri küçük onların" deyince de "E pil değil mi işte hepsi" gözleriyle baktı bana saf saf. Yine de arada böyle nöbetler halinde gelen teknoloji paniği günün genelinde anneme fazla uğramıyor. 70 küsür yaşındaki minnoş annemi çoğu zaman Google'da bir Münir Nurettin Selçuk bestesi ararken veya Facebook'ta Ayder yaylası resimleri paylaşırken bulabiliyorum. Tüm bunlara rağmen annem için sahih bilgi kaynağının hala Ana Britannica olması ve bulmaca çözerken hala ansiklopediden faydalanmasının; teknolojinin hardcopy'den softcopy'ye evrilişinin teknoloji devrimine orta yaşın sonlarında yakalananlarda uyum sorununa yol açması normaldir şeklinde kolay bir açıklaması olduğunu düşünmüyorum.


Yolun yarısına yaklaşırken, ödev yapmak için kaynağı kitaplarda aradığımız ve gazetelerden futbolcu resimleri kesip duvarlara astığımız o günler hala dünmüş gibi geliyor. Eğlencelik bilgi kaynakları olarak kullandığımız bol resimli birinci hamur kağıtlı Tübitak ve Alkım kitaplarının entelektüel birikime önem veren ebeveynlerden saygı görmediği dönemlerden geldik bugünlere. Gerçek bilginin ancak kalın kalın kitaplardan araştırılarak bulunabileceğine inanan anne babaların çocukları olarak sadece sınavlarda işimize yarayacağından neredeyse emin olduğumuz bilgilere kestirme yollardan ulaşma isteğiyle fotokopicilere fazla mesai yaptırdığımız günler yerini internet kafelerde kıç büyüttüğümüz saatlere ve en sonunda cep telefonu ekranlarının ekranlarını sıvazladığımız anlara bıraktı. Peki ya bilginin ulaşılabilirliğinin akıl almaz derecede kolaylaştığı günümüzde bilginin kalıcılığını nasıl sağlıyoruz? Sağlayabiliyor muyuz?


Maalesef şu bir gerçek ki, bilgiye ne kadar kolay ulaşılıyorsa bilginin kıymeti ve akılda kalıcılığı o kadar azalıyor.Arif'in Mençıstıra attığı golü arardık ama Galatasaray'ın on yıl önceki kadrosunu ezbere bilirdik. Şimdi geçen hafta oynanan Fenerbahçe - Galatasaray maçında nelerolduğunu bile aklımızda tutamıyoruz. Bilgi kaynaklarının çoğalmış oluşu, bilgiyi aklımızda tutmayı değil tutmamayı bir gereklilik olarak beynimizin kodlarına kazırken aslında kendi zihnimizi işlevsizliğe itiyor, sadece aklımızda tutmaktan kaçındıklarımızdan değil aklımızda tutmak zorunda olduğumuz tüm bilgilerden mahrum kalmamıza yol açıyor. Tüm bunlarla birlikte bir diğer sorun daha ortaya çıkıyor; bilginin kaynağı güvenilir mi?

"Shaggy ölmüş" veya "Cem Uzan'a hapis şoku" haberlerine artık sanırım kimse kafasını çevirip bakmıyor. Maazallah günün birinde Shaggy ölse veya Cem Uzan hapse girse "hadi len ordan" diyeceğiz. 2000'lerin ortasındaki bu trol gündemler şimdilerde günlük siyasete, ekonomiye ve yaşantımıza yön veriyor. Kabataş'taki deri eldivenli tacizciler hadisesinden tutun şirketler hakkındaki sosyal medya spekülasyonlarına kadar her alanda travmalara yol açan "kaynağı önemsenmeyen" bu bilgilerin ciddiye alınması, bugün bağımlısı olduğumuz teknolojinin bir yan etkisi. İşin bir de "kaynak milliyetçiliği" kısmı var ki internet çağının en çok irdelenmeye muhtaç başlıklarından birini oluşturuyor. Kendi ulaştığı kaynağı en doğru bilginin çıkış noktası olarak görüp inanmak istediğine inanan ve bir sürü mikro cephe yaratan bu tavır, bayır aşağı giden dünyanın hızına hız katıyor. Sonuç olarak bilginin doğruluğunun öneminin kalmadığı, bilgiyi kimin servis ettiğinin önemli olduğu; güçlünün hangi bilgiye göre hareket etmek istediğine göre doğrunun belirlendiği bir distopyanın ortasında çırpınıyoruz.

2020'lere gelirken etrafımıza baktığımızda gördüğümüz teknolojinin ışık hızında geliştiği, insanların bu hıza yetişemediği, bilginin daha da kutsallaşması gerekirken bilimsel bilginin bile güvenilirliğini yitirdiği, çok değil 20 yılda medeniyet anlayışı olarak 50 yıl geriye giden bir dünya. Evet, dünyanın tüm bilgileri doğrusuyla yanlışıyla bir saniyenin binde birinde önümüzde ama on dakika sonra aklımızda büyük bir boşluk, beynimiz bir karadelik. Oysa annem kendisine aldığım o Burda'nın kargacık burgacık çizgilerden oluşan patronuna üstünkörü bir bakış atarak "I-ıh. Bunun aynısını 93 senesinin haziranında da vermişlerdi.O zaman da demodeydi hala öyle." diyebiliyor. Hem de saniyenin binde birinde. Yahu hafta sonundaki maçta Galatasaray'dan kim atılmıştı?

2 yorum:

  1. Saat sabahın beşi, saat 11 de yattım 3 de kalktım. internette mourinho şlak yazdım sonra kanlı bir adam suratı resmi gördüm tıklayınca buraya geldim, ne oluyo amk!

    YanıtlaSil