20 Eylül 2011 Salı

Haz İlkesinin Ötesinde Babaanne ve Okunmuş Pirinç

"Orgazmdan daha zevkli şeyler"den konu açıldığında "Hassktir lan öle şey mi olur" diyen çoğunluğa kafa tutmak isteyenlerin sığındığı ilk liman her zaman "yemek yemek" olmuştur ama buna bir açıklık getirilmez. Şöyle ki, ben enginara bayılırım ama öküz gibi yenmiş bir yemeğin ardından bana enginar getirirseniz bir lokma almam yani. Zevkin asıl doruğu; "çok yorulup çok acıkılmış bir günün sonunda çok sevilen ve uzun zamandır rastlanmayan bir yiyeceğe tesadüfen rastlayıp o anda oracıkta yemek"tir. Böylesi bir zevki size Jenna Jameson yaşatamaz.


Kaldı ki, hayatta tadılabilecek en yüce duygu yemek yemek de değil yani. Benim için alınacak en büyük haz; sabahtan akşama kadar ayakta kaldıktan ve ayaklar ayakkabının içinde terden sırılsıklam olduktan sonra koltuğa serilip ayakların altını kaşımaktır. Yemin ediyorum, öğleden beri bunun hayaliyle ayakta kaldım. Allah'ım bu nasıl bir zevk; şüphesiz ki Sen bakterileri ve mantarı bize birer musibet olarak göndermemişsin. Bu zevki daha sık yaşayabilmek için üleş gibi olmuş ayakkabılarımı hiç yıkamıyorum; orada her ne üremişse yokolmasın, kalsın ki ertesi gün yine aynı tatlılıkta kaşınsın ayak parmaklarımın aralarındaki en ücra köşeler; kanayana kadar kazıyayım oraları, huşu içinde tırmaladığım o pis noktalardan iliklerime yayılsın haz, dalga dalga.

Yüce zevklerin 1. sırasını paylaştırdığım 3 unsurdan sonuncusu da tabii ki "soğuk bir günün ardından sobanın yanında mayıştıktan sonra, oturma odasına en uzak mesafede bulunan odamda buz gibi yatağa girip tir tir titreyek, kıpır kıpır kıprayarak, kımıl kımıl kıvranarak uyumaya çalışmak". Uykum çabuk gelmesin ama ben uyumadan evvel de bu ürperti geçmesin diye dua etmişliğim var lan. Ne yazık ki çağın sağladığı imkanların kısa süre içerisinde bir ihtiyaç, daha da kısa süre içerisinde sıradan bir ayrıntı haline geldiği 21. yüzyılda artık milyonda bir rastlanacak bir zevk bu; belki de hayatımda bir daha hiç tadamayacağım. Atalarımızı keşke dinleseymişiz. Ne demişler; "Çin'in ipeğine, tatlı diline ve kadınlarına kanmayın." Soba yok bir kere artık. Ben belki de soba üzerinde pişen kestanenin tadını hatırlayan son insanlardanım.

Soba üzeri kestanesi gibi yokolmaya yüz tutmuş bir diğer unsur da "Kataraktlı gözleriyle, bir satırını bile görmediği Yasin'i eline almadan okuyamayan babaanneler" maalesef. Yani şimdi bir babaanneye bunu anlatamazsınız; ama görmüyorsun işte be kadın! Ezberden okuyorsun haberin yok! Aynı, sürekli dinlediğin bir şarkıya eşlik edip, müziği duymadığın zamanlarda bir mısrasını bile hatırlamamak gibi. Ve artık bitti işte. Artık o tür bir babanne yok; çünkü katarakt yok anasını satayım! Babaanneler arasında artık "teknolojiye ayak uyduramayarak sempati toplama" devri de bitti. 70 yaşına merdiven dayamış annem, ses kayıt cihazına şarkı söyleyip mp3 formatında kaydediyor; beğenmediğini "Bunu güzel söyleyememişim" deyip çat diye iki saniyede siliyor! Kısa mesaj çekebiliyor, Digiturk salonlarından film satınalabiliyor! Şimdi bakınca daha bir anlıyorum da, bu modernleşme ve teknolojideki ilerleme en çok "klasik babaanne"yi vurmuş. Ben "Terlik ters dönmüş, uğursuzluktur evde kavga çıkar çabuk düzelt şunu" diye telaşla emir veren babaannenin yokolmasına seyirci kalmak istemiyorum Zekeriya!

Yağmur yağdığında "Aha şimdi elektirkler kesilecek" endişesi yaşamayacağımız bir çağdayız artık. Bu da kaybolan değerlerden bir tanesi. Hani lan ocakta köyden gelen tavuğu ütleyen anneler, nineler? Nerde o insanı tavuktan tiksindiren yanık tüy kokusu? Kimin ninesi dedesi televizyondaki pembe dizilere "Bunlar hep gerçek hayattan alınma şeyler" yorumu yapıyor son yıllarda? Kanbe - sama'nın Japon köylüsünün emek bilincini kaybetmesine üzüldüğü gibi siz de sınava hazırlanan insanların okunmuş pirinç yutma alışkanlığını kaybetmesine üzülmüyor musunuz? Özümüzü, benliğimizi, kimliğimizi; babaannemizi kaybettik! Gençler eşid; erkin, ökün! Orgazmdan babaanneye nasıl geldik lan!@?=/

1 yorum: