31 Ağustos 2011 Çarşamba

Dilenci Sorunsalı

Yaklaşık 2 gün önce, orta yaşlarındaki şişman ve esmer kadın kapıdan içeri girip de "Bir yardım edin, bayram alışverişi yapıcam; param yok. Allah rızası için..." türünden cümleler kurduğunda ben de kafamı gazetedeki "Abramovich Londra'da 90 milyon sterlinlik ev aldı" haberinden kaldırmış kadını izliyordum. Açıkçası hiç de muhtaçmış gibi gelmedi. Kadına bakarken bile aklım haberdeydi; "Ulan adam Sultanbeyli'den sobalı 1+1 daire alacak değil ya, tabii ki Londra'dan 90 milyon sterline ev alacak!" diye geçiriyordum içimden. Hakikaten ama; bunun haber değeri nedir ya? Ya ne olacağıdı? Neyse; ben kadını boş çevirdim. Üzerimde yok falan gibi klasik savuşturma cümleleri var ki bu cümleler kuruldukları kelimelerin oluşturduğu anlamları taşımaz, tamamı "Sana para vermek istemiyorum" anlamındadır; halen işe yarıyor.

Babam kapıdan içeri girdi, ona da dilenciye baktığım gibi duyarsız bakışlarla baktım çünkü bayram şekeri alışverişinde, alışveriş tutarının şekerlerin cinslerine göre dağılımı konulu bir konuşma yapmaya başladı. Ardından kısa süreli bir sessizlik oldu ve babam tekrar konuşmak için ağzını açınca, ben önüme dönüp gazeteye ilgi göstermeye başladım:"Bernie Ecclestone'un kızı Petra, 9.6 milyon dolarlık (16 milyon TL) rüya gibi bir düğünle İtalya'da evlendi." Bak, ulan. Ya... Lan bunu niye haber yapıyorsunuz ki şimdi. Malkoçoğlu düğün salonunda mı yapacaktı o düğünü? He? Adamın parası var milyarlarca dolar, nereye harcayacaktı o parayı? Düğünde nohut pilav mı dağıttıracaktı 16 milyon TL vermeyip de? Aklımdan bunları geçirirken babama çevirdiğim "Hmm, evet evet. Doğru söylüyorsun..." aromalı kısık bakışlarımın hakkını verip adamı bir dinleyesim geldi. O da kendisine yanaşıp "Allah rızası için" para isteyen 80 yaşındaki adamdan bahsediyordu şimdi. Adam işte şaşaalı bir cümle kurmuş, "Allah seni x yolundan ayırmasın" gibi; x'in yerine pek çok şey geliyor dilenciden dilenciye değişebilecek şekilde. Şimdi o konulara girmeyeyim. Neyse işte, adamın belinde bir de ucunda sonda takılı bir torba varmış. Babam da dayanamamış, vermiş parayı. Sonradan hem babamı, hem de dilenciyi tanıyanlar babama o adamın aslında sondayla falan bir işi olmadığını; o sondanın sadece işle ilgili bir aksesuar olduğunu söylemişler. Ve içlerinden bir tanesi de çıkıp "Gel abi paranı geri alalım" dememiş ikisini de tanıyor olmalarına rağmen. Babam bu durum karşısındaki hayretlerini dile getirirken de düşündüm; sevap yapayım derken günaha girdiğim şu dilenci sorunsalı aklıma takıldı. Gerçekten bunu düşündüm, evet.

Random dertleri kafaya takarak geceleri uyuyamama aktivitemin en favori temalarındandır "dilenci sorunsalı". Şöyle oluyor efendim; cebimde eşit miktarda bölecek para varsa (4-5 adet 1 TL, 2-3 adet 5 TL...) o gün gönül rahatlığıyla dilencilere para verebiliyorum. Son bozuk paramı da birine verdikten sonra, itinayla "daha önce geçmiş olduğum sokaklardan geçip yeni dilencilerle karşılaşmamaya" çalışıyorum; o gün para verdiğim dilencilere de kızıyorum tabii eğer bir kez daha "Abi bir ekmek parası Allah rızası için" diye geldiklerinde; ne ekmekmiş arkadaş? Kaçlı bu ekmek? Tabii ki şu ana kadar yazdığım her şey biraz gaddar hissettiriyor kendimi diğer yandan. Yani dilenciye karşı takınılan hoyrat tavır haklı mı yoksa acımasız mıdır? Her para isteyen dilenciye istediğini vermek iyi bir davranış mıdır yoksa angutluk mu? Bir cevap ver Zekeriya!

Bir dilenci para istediğinde dilencinin bıraktığı izlenim önemli. Günün ilk dilencisi eğer gerçekten beynimden yola çıkıp önce kalbime, oradan da cebime uzanan sinirleri harekete geçiriyorsa; günün geri kalan kısmında vicdanımın tam ortasında yer alan adalet reseptörleri açık kalıyor ve dilenci gözünde RayBan gözlük, kolunda Tissot saatle de gelse günün ilk dilencisine verdiğim miktardaki parayı da kendisine gayet içten bir şekilde verebiliyorum. Bir de tam tersi var bu olayın; dilenci siftahını aç gözlü dilenci ile yaparsam "Yok abi/abla, teşekkür ederim" gibi saçma sapan bir cümleyle savuşturuyorum kendisini ve arkasından gelen ilk dilenci gerçekten perişan bir halde olsa bile elim cebime gidemiyor bir türlü!

Dilenci sorunsalını çözmek için olmasa da biraz olsun bastırmak için bulduğum metod, dini argümanlar üzerinden çalışıyor. Şöyle ki; dilenciye sadaka verilir ve sadaka İslam dinine göre "belaları def etmek" için verilir ve Peygamber'in dediğine göre "Suyun ateşi yok etmesi gibi hataları yok eder". Karşınızdaki dilencinin gerçekten muhtaç olduğu hissine kapıldığınızda sadakanızı "Allah'ım sen beni bu adamın/kadının durumuna düşürme" diyerek verdiğinizde vicdanen rahatlayıp, +1 sevap point kazanmanın verdiği sevinçle birlikte kısa süreli bir huzur boost yaşayabiliyorsunuz. Tabii ki bu sevinç, dilencinin sizin yanınızdan 2 adım uzaklaştıktan hemen sonra, bir başkasına da aynı dilenci jargonuyla seslenmesine kadar sürüyor; çünkü aynı dine göre o günkü insani ihtiyaçları karşılayacak miktarda parayı elde ettikten sonra dilenmeye devam etmek yasaklanmış bulunuyor. Bu duruma şahit olduktan sonra da insanın içinden "Allah'ım, sen beni dilenmeyi meslek haline getirecek kadar gururumu ayaklar altına sermekten alıkoy" şeklinde bir dua geçirmesi hem o dilenciden intikam almış gibi hissettiriyor, hem de kendi kendinize karşı enayi durumuna düşmekten kıvrak bir hareketle kurtulmuş oluyorsunuz. Yine de bunun sizin gerçekten bir enayi olmadığınızın kanıtı olup olmadığı da hiç girmemeniz gereken bir tartışma konusu, benden söylemesi.

Mikro seviyede de olsa bir dini yazının daha sonuna geldik. Blogumuzun eksikleri var, Allah rızası için yardımlarınızı esirgemeyin. Bayramınız mübarek olsa keşke.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder