1 Temmuz 2011 Cuma

Ahlak Sohbetleri

Ben bu yazma işini bayağı bir salladım. Hani zaten böyle "zamanımı değerli kullanıyorum" ayağına saçma sapan şeyler yazıyorum; boş zamanlarda oyun oynayınca, gezince, uyuyunca suçlu hissediyor insan. Neden bilmiyorum, bu yazma işi, radyo işi, arkadaşlarla buluşup sohbet etme, ahkam kesme, dert babalığı yapma işi kendimi gerçekten işe yarar bir şey yapıyormuşum gibi hissettiriyor. Marksist miyim neyim; ne olursa olsun insan ürettikçe değerleniyormuş gibi bir tavır içerisindeyim de daha bir lokma ekmeğini yemiş değilim ürettiklerimin. Elimin altında internet var halbuki, s.çtığım b.ku gittigidiyor'a koysam illa ki bir alıcısı çıkar. S.çmak 5 dakika. Yaz yaz yaz aylarca, konuş konuş konuş yıllarca; boşluğu avuçluyorsun.

Bir de şu var, öyle bir hale geldim (getirildim, getirildik) ki yaptığım her şeyin parasal bir karşılığı olmak zorunda gibi hissediyorum. Uyurken ne kadar para kaybediyorum mesela? 5 saat uyuyorsam 4 saat uyuyup, kalan bir saatte limon alıp satabilirdim pazarda. Bu ruh halinin oluşmasında daha dün mal gibi sağda solda sürterken bugün ne iş yaptığı belli olmadığı halde ölük ölük para harcayan insanların var oluşu da bir etken diye düşünüyorum. İnsanlar ne iş yapıyor? Aç değilim, açıkta değilim çok şükür ama sadece bir yöne yanaşarak para kazanan insanları kıskanıyorum. İmrenmiyorum da lan, direkt kıskanıyorum. Ölsün onlar, paraları bana kalsın.

İçinde bulunduğumuz yaz günlerinde, çevremdeki insanlar bir bir tatile gidiyor, insan kalmıyor yani. Gerçel insanlarla diyaloğumun sekteye uğrayacağı bu dönemde yine kendimi yazıya vererek tatmin edip, radyo yayını yaparak kendimi bir bok sanmayı düşünüyorum. Yalnız, hayat o kadar sıkıcı ki, bahsedecek bir şey yok! Ulan eleştirdik eleştirdik eleştirdik; bir şeyler garip geliyordu. Şimdi derinine inemeyecek kadar sığ bir kafadayım; alışamamıştık kaç sene geçmesine rağmen İslamileşen iktidara, kağıt üzerinde demokratikleşip pratikte faşistleşen düzene, haksızların haklı olup haklıların ezilmesine ama artık hala aynı şeylerle dolu olsa da gündem, bir şey yazmak gelmiyor insanın içinden! Alıştık lan biz bu saçma sapanlığa. Her yerde bir kavga bir gürültü var ama kavganın gürültünün taraflarının hiçbirinde elle tutulur, savunulacak türden bir argüman yok. Takım tutar gibi, kökeni belirsiz bir gönül bağlılığı ile ilerliyor her şey. Ben de kendi içimde cepheler oluşturup birbiriyle savaştırdığım bir dönemden geçiyorum sanırım.

Yakında Ali Taran ile evlenecek olan Ayşe Özyılmazel'in babası Neco ile birlikte göründükleri bir fotoğraf gördüm dün sabah gazetede. Kendimi "Oha lan, 70 yaşıma geldiğimde 32 yaşındaki kızımın 60 yaşındaki sevgilisi, elini kızımın götünün üzerinde gezdirerek karşıma çıkacak, ve ben de 'La annagoduklarım bi eve girseydik bari bi yatak serseydik la ehe ehe' ifadesinde bir gülüşle bu durumu karşılayacağım ha... A.q. böle işin" diye düşünürken yakaladım (Ahlaki yargılama, ayıplama). Kafamda bir diğer ses "Sana ne aq, sen kim oluyorsun? Aq pis cahil şakirdi, insanlar istediğini yapıp istediği tepkiyi verir sana ne oluyor?" dedi (Yaftalama, sınıflandırma, aşağılama). İlk ses cevap verdi, engel olamadım: "Ne biçim hale geldi ülke; şu rezilliğe, şu ahlaksızlığa bak. Modern olmak, batılı olmak bu mu? Oldu aq, herkes herkesin g.tünü başını ellesin ulu orta" (Alakasız argümanlarla eleştirilen kişileri bir sınıfa oturtarak o sınıfı ahlaki açıdan değerlendirme; subjektif değerlerle sosyal tümevarımda bulunma). Şakirtlikle itham edilen iç sesin, üstü kapalı şekilde ulusalcı - batıcı cephede olduğunu iddia ettiği diğer ses ise "Git İran'da yaşa, Arabistan'da yaşa, orada zaten kimsenin değil kıçını, yüzünü bile göremezsin şeriatçı pislik" şeklinde cevap verdi ("Ya sev ya terket"çi radikal tavır, elindeki doneleri yanlış değerlendirerek karşısındakini olduğundan farklı bir sınıfa sokma, provokasyon, eziklik, kendiyle çelişme, saçmalama). Muhafazakar başlayan iç ses de tonunu iyice sertleştirerek şu şekilde cevap verdi: "Asıl sen defol git Tayland'da yaşa, Hong Kong'da yaşa. Biz %50siyiz bu ülkenin, beğenmiyorsan asıl sen s.ktirol git!" (Baştan sona yanlış ve hastalıklı demokrasi anlayışını; aslında bilinçaltında gizlenen faşizmi haklı çıkaracak biçimde manipüle etme, "Lanet olsun kaybedenlere!" mottosunu benimsemiş Vandal anlayışının beyni ele geçirmesine izin verme, kendi dahil olduğu grubun dışındakilerde kendisine ait olduğunu düşündüğü faziletlerin hiçbirinin olmadığına inanma...). Ben daha fazla dayanamadım bu tartışmaya ve gazeteyi kaldırdım ortalıktan. En son baktığımda, gelenekselci, muhafazakar söylemlerde bulunan bilinçaltı kişimin evinin önünden tanklar geçiyor; özgürlükçü geçinip despotluk yapan diğer kişimi de polis biber gazları ve tazyikli sularla sokaklarda sürüklüyordu.

O değil de Zekeriya, insan kanserli karısından boşanmasının üzerinden 1 ay geçmeden çocuğu yaşında bir kadınla nasıl evlenir oğlum? Ve niçin gündemle alakalı aklıma en çok takılan şey bu?

3 yorum:

  1. senin içine şakirt kaçmış lan

    YanıtlaSil
  2. ya ahlaksızlık dizboyu olmuş iğrenç kadın ali taran desen mağraadamı gibi neco zevzek ba adam. dünyada kalan son insan olsa evlenmem ali taranla

    YanıtlaSil