30 Ocak 2011 Pazar

İçe Dönük Bir Arayış: Kıl Dönmesi - Part X


Alışkanlıklardan bahsedeceğim ama bahsetmek istediğim öyle uyuşturucu, kumar, içki gibi alışkanlıklar değil. Uyuşturucu dışında kalanları zaten ara sıra faydalı bile olabiliyor. Aslında alışkanlığın hangisinin kötü olduğu kişiden kişiye göre değişebilecek bir durum. Çoğu normal insana yarar sağlayacak olumlu alışkanlıklar bazılarına zarar verebiliyor. Ya da bazı alışkanlıklar, sahibi tarafından alışkanlık olarak tanımlanamadığı için iyice bağımlılık haline geliyor. Hah, işte panpa; ben de onlardan bahsediyorum.



Uyumamak mesela. Vaktiyle günlerin ne kadar kısa olduğundan yakınırdım. Topu topu 40-45 yıl adam gibi, farkında olunabilecek bir hayat var ve aq bilimadamları da diyor ki "7-8 saat uyuyun." Oldu aq. Şimdi 8 saat bir günün 3te1i; ayda 10 gün, yılda 4 ay. Bu da demek oluyor ki yaşamın 3te 1i uykuyla geçecek. Kaç yaşında mesela Himmet amca? 60 yaşında diyelim. Çüş! Bu adam 20 yıl uyudu mu? Ulan 20 yılda neler olur be! Neler yapılır! Ama ben mesela günde maksimum 4 saat uyuyorum. Böylece 60 yaşıma geldiğimde (yok öyle bişey) ömrümün sadece 10 yıllık kısmı uykuya gitmiş olacak. Şimdi bu bana çok güzel bir alışkanlık olarak görünüyordu, aslında öyle de. Gelgelelim, bunun da bir yan etkisi var; bünye uykusuzluğa alışıyor ve yatağa yattığınızda uyumanıza kadar geçen süre, uykunuz kadar uzun sürebiliyor. Çözüm? Kendini bütün gün yormak, bitkin düşürmek, yatağa yatınca hiç sağa sola dönemeyecek kadar uykulu olmak.


İnsanın bütün gün bedenini çalıştırması, mizacı da yatkınsa rahatlatıyor insanı. Yani zaten 1 dakika olduğu yerde duramayan biriyim uzunca bir süredir. Aynı yerde 2 saat geçiremiyorum mesela; zaten ayakta bile duramıyorum, sürekli hareket halinde olmam lazım. Beden çalışıyor, zinde olunuyor falan filan. E bunun yan etkisi? Arkadaş, bütün gün ayakta kalınca zinde falan olunmuyor. Her gün bir ucundan diğer ucu taş çatlasa 2 kilometre olan kentte 20 kilometre yol katedince insanda takat kalmıyor. Ama amaç belli; uyuyabilmek: O da olmuyor işte. Sabah sokağa çık saat 10da, öğlen 1e kadar Gebze'yi tavaf et, öğleğin yarım saat veya 1 saat yemek molası, ondan sonra devam. Gece 12ye kadar. Eee? Ulan bunlar da ayak, bunlar da bacak. Uykusuzluktan uyuyamazken bir de ayak ağrısından uyuyamıyorsun bu kez. Ama dediğim gibi; alışkanlık işte, yürümeden duramıyorum artık. Nasıl olacak bilmiyorum. Aha işte daha bu akşam gezeceğim diye Taksim'den Kurtuluş'a yürüdüm ve yürümenin bir olumsuz yan etkisini daha keşfetme imkanı buldum: Travestiler tarafından küfürler eşliğinde kovalanmak. Güzergah da önemli abi.

Sadece fiziksel alışkanlıklar da değil tabi sorun çıkartan. Düşünmek de aslında oldukça kötü bir alışkanlık. Hatta kötü bir alışkanlık olduğu kabul görmüş; Türkiye'nin yarısına yakını hiç düşünmüyor mesela. Onlar yerine de düşünme ihtiyacı duyuyor insan. "Ülke nereye gidiyor'dan" başlayıp "Dünya nereye gidiyor"la sonlanan düşüncelerin beyni s.kmediği akşamlarda bu kez daha mikro boyutlarda konular kafanın içine doluyor: "Ne olacak bu takımın hali" şeklinde de görülebiliyor, "Ya şu oloay şu şekilde gelişirse?" şeklinde de. İşte bir yerden sonra düşünmek de öyle pis, öyle .rospu çocuğu bir alışkanlık haline geliyor ki; kafaya takacak bir şey bulamayacağınızdan tırsarak üstlenecek dert arar hale geliyorsunuz. Zaten o dakikadan sonra tüm manyaklar, tüm pasif-agresifler sizi buluyor. "Ay bana şöyle şöyle yaptı" - "Lan böyle böyle dedim alındı lan" gibi değil mikro, nano beyinlerin ürettiği über minik problemler rüyalara giriyor, uğraş ediniliyor. Bununla kalsa yine iyi, insanın kendisi de kafaya takacak bir sürü şey bulabiliyor yine kendisiyle alakalı. Bağımlılık haline gelen düşünme eylemi, binbir takla atılıp ayarlanan sosyal organizasyonları, randevuları erteletip kafanın içinde çalkalanıp duran düşüncelere vakit ayırmaya, yalnız kalma istencine sürüklüyor zihni. İşte böylece siz de bir pasif-agresif olmuş oluyorsunuz. Hayırlara vesile olur inşaallah.


Şimdi, alkolün, kumarın, uyuşturucunun rehabilitasyonu var bilmemnesi var. Peki bunların çaresi nedir? Sürekli "Bunların hepsi huzursuzluktan, huzur bulamamaktan ileri gelen şeyler" diyen ağzınızı yerim sizin, o apayrı bir şey. Tamam, çare huzur da; nereden alıyoruz o huzuru? Kaç para arkadaşım o? Neyse verelim! Değil mi Zekeriya?

3 yorum:

  1. Heey İstanbul'dan biri geldi, evde bir bayram havası:)
    Halileo onu çok severmiş:p

    YanıtlaSil
  2. tabii ki çok severmiş :D

    YanıtlaSil