1 Ocak 2011 Cumartesi

2011

Evet, yeni yıla girildi. Dün akşam tepinildi, azıldı, kuduruldu, içildi, yiyildi, eşşek yüküyle para harcandı, öpüşüldü, sevişildi, dans edildi falan vesaire gibi. Bilemiyorum, bakmadım daha ama Taksim'de kadınlara asılındı, kavga çıkarıldı belki. Piyango biletlerine bakıldı, hindi ve kuruyemiş tüketildi, soba üzerinde kestane yapıldı; hala o kadar paleozoik takılan insanlar varsa tombala oynandı. Tüm bunlardan önce dendi ki; "Yeni yıl sağlık, mutluluk başarı ve umut getirsin!"

Çok pardon ama, s.kimi getirir.

Yeni yıldan herhangi bir şey beklemenin mantığını hiç aklım almadı bilemiyorum çok mu odunum ama öyle evet, evet öyle. Yeni yılın insanın hayalindeki vaadleri, merkez sağ partilerin seçim vaadlerine benziyor: Anlamsız, uçuk ve sonsuz. Ya da bir yaz günü güneşine: ferahlık, mutluluk, zindelik vaad edip bol bol ter, miskinlik ve susuzluk veriyor. Doğum gününün bir manası olduğuna inanırım; o da olumsuz bir manadır. "Vay aq yine yaşlandık" derim, geçer gider. Yıldönümler önemlidir, neyin yıldönümü olursa olsun çünkü "Vay be, şunun üzerinden şu kadar sene geçmiş ise, bunun üzerinden bu kadar, onun üzerinden de o kadar zaman geçmiş..." diyerek beyin cimnastiği yapmama izin verir; bir yıldönüm, o olayla yakın zamanda gerçekleşen başka olayları hatırlatır bana ve işte böyle nostaljik birkaç saniye yaşarım. Yeni yılda hiç bi bok olmaz ki. Şu nedenle:

31 Aralık itibariyle var olan kredi kartı borcum olduğu gibi duruyor. Kimse onu benim yerime ödemedi, banka da "Lan olum yeni yıla girdik, ne borcu la?" demedi. Yani demez herhalde. Dün akşam içtiğimiz içkiler şu anda baş ve mide ağrısı sadece. Yediğimiz hindiler ve kuruyemişler de bağırsaklarımızda veya kanalizasyon borusunda öylece duran boklar. Oynanan tombalanın kartları, pulları masadaydı, şimdi taa bir yıl sonra oynanmak üzere toplanırken elimize değecek son defa.

Acı gerçekler: Pazartesi iş var. Yani pek çok yerde. Olmadı salı, en geç çarşamba. Sabah erkenden kalkılacak. Kapıdan içeri girdiği anda huzuru kaçıran müdür, uyuz müşteriler, hazırlanması gereken raporlar kaldıkları yerden tekrar hayatımıza girecek. Hava hala buz gibi. Traş olup buz gibi havada dışarı çıkmak hala çok uyuz bir his. Yine trafikte hayvan gibi vakit geçecek. Akıllı, zeki, çevik ve ahlaklı olanlarımız yine kaldıkları yerden hayata devam edecek; sanki ocak ayının 3'ü, 4'ü veya 5'inde değilmiş de yıl ortasındaymış gibi. Diğerlerinin bir kısmı "Ne umduk ne bulduk aq" türünden saçma sapan bir depresyon yaşarken, geri kalan kısmı da yeni yıla abuk sabuk beklentilerle girmenin ne kadar anlamsız bir davranış olduğunu tekrar ederek kendini yatıştırmaya çalışacak.

Zekeriya'yla beraber Meydan'a giderken bahçemdeki siyah kedi (adını Mekruh koydum, niye bilmiyorum) kiraz ağacının altında uyuyordu. Sonra büfeye uğradım. Sigara aldım; büfeci o kadar yorgundu ki gözleri açılmıyordu anasını satayım, el yordamıyla buldu Camel'ı. Girdik Meydan'a. İçtik biramızı, izledik Victoria's Secret'ımızı. Çıktık sonra, büfenin önünden geçerken içeri baktım; büfeci hala ayakta durmaya çalışıyordu. Eve kadar geldim, bahçeye girip baktım; aq kedisi hala yongalandığı kiraz ağacının önünde uyuyordu. Eve girdim, sonra tekrar çıktım dışarı. Yan taraftaki iş hanının girişinde yine o yaşlı kadın bankın üzerine yatmış uyumaya çalışıyordu. Sahi; o ne bekliyordu ki yeni yıldan?

Herkese hayırlı olsun yeni yıl. Amen.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder