12 Aralık 2010 Pazar

Fortress Of Solitude - II

SoloCharla * * aklıma soktu, bahset demişti geçenlerde. Konusu bir başkasıyla da açılınca dayanamadım. Ya ne kadar çok şey söylenebiliyor konu hakkında, şaşırıyorum. Her gün daha değişik bir hali canlanıyor gözümün önünde. Bu değişik bir şey, bir anda büyüyüp bir anda küçülüyor, atıyor böyle baş zonklaması gibi. Küt diye vuruyor beyninin ta ortasındaki damara, sonra sakinliyor.

Sevgili Solo, yalnızlık demenin öyle "Aman evde kimse yok, ışığı kapatmaya korkuyorum" gibi bir konu olmadığını söylemiştim. Belki de öyledir, belki de çok ukalayımdır bilemem. Bana göre öyle değil. Mesela şu an evde her derdime derman olabilecek türde 3 kişi var. Ama hiç de öyle sosyal bir ortam olduğunu söyleyemeyeceğim. Yalnızlık alışkanlık yapan bir şey. Benim, senin ve bize benzeyenlerin kanına karıştıktan sonra artık bir daha eskisi gibi olamayacağımız bir bileşen. Aynı yerde yarım saatten fazla kalamamak, delicesine görmek istediğin kişiyi 15 dakika gördükten sonra ekmek için binlerce bahane aramak veya sadece yalnız kalabilmek adına insanları kırmak; ardından da ışığı ve perdeleri kapatıp, odanın en kuytu yerine oturup ne kadar da yalnız olduğunu düşünmek; bu yalnızlık. Yalnızlığa mahkum olmak, yenilmek, kendini kaptırmak.

Bir hastalık olarak kapılan bu yalnızlık aslında bir virüs. Daha önce güven, ilgi, takdir alanlarının tamamında tadılan başarısızlık ve ortaya çıkan sonucun utanç olarak değerlendirilmesi. Yalnızlık, kendine güvensizlikten doğar. Bu yanlış değil, bunun aksini kesinlikle kanıtlayamazsın veya başka bir şey olduğunu iddia edemezsin. Bu tür bir yalnızlık eğer bünyede mevcutsa, insanın kendisini zorla inandırdığı ve başkalarını da inandırmaya çalıştığı bir özgüven tiyatrosuna dönüşürüyor. Bu oyunda iki tarafı birden inandıramıyorsunuz, ve bu oyunu oynamaya mecbur hissediyor insan. Bunda da başarısız olunur ve pes edilirse; oyun oynamayı bırakırsa kişi, bunun yerine neyi koyacağını bilemiyor çünkü. Unutuluyor bir yerden sonra insanı yalnızlığa iten neden; kişi kendisini bu yalnızlığa iten kişilerden biri hariç diğerlerini unutuyor. Takıntı haline getiriyor o seçtiği kişiyi; hastalığın en çekilmez yanı da bu oluyor. Bir yandan nefret duyup tüm suçları ona yüklerken, diğer yandan da onun da haklı olabileceği düşüncesine kapılıyor zayıf anlarında. Şunu da tekrar ediyor sık sık, kendini iyice kötü hissetmek için: "Ben bu kadar düşünüp konuşurken, o ne yapıyor farkında mısın?" Yalnızlık virüsü varsa insanda, sürekli içinde bulunduğu olumsuz ruh halini daha da olumsuz hale getirecek hareketlerde bulunuyor.

Bir diğer saçma yanı bu yalnızlığın, insanı güçlendirdiği düşüncesi. Bir yerde güçlendirir; tek insanın tek başına yapması gereken şeyleri yapmak konusunda tecrübe edindirir. Yargılanmama ve rahatsız edilmeme gibi artıları vardır ama yalnızlığın tek bir yan etkisiz faydası varsa, o da insanı sosyal olacağı ana hazırlaması; daha dolu, verimli, istediğini alabilecek hale getirmesidir. Yalnızlığın eksileri ise saymakla bitmeyeceği gibi, en önemlileri içine kapanma, agresifleşme ve saklanmadır. Bu üçünün içinde de saklanmak en ciddi sorundur; insanın kendisini yalnızlaştırmasının nedeni değersiz görüldüğü hissidir her zaman. Temeline inildiğinde çıkan şey mutlaka budur. Herkese karşı ayrı ayrı olumsuz düşünceler üretmeye mecbur bırakır insanı. Güvensizliğin ortaya çıktığı nokta da burası. Güven algısını yıkan kişiye duyduğu öfke, karşısına çıkan en ilgili kişinin ilgisini suistimal etme ihtiyacı hissettirir kişiye. Yorar, bezdirir, yıpratır iki kişiyi de. Hele ki ilgiyi gösteren kişi, daha önce o güveni paramparça eden kişi ise (ki bu şans insanın milyonda bir eline geçer); ne kadar iyi niyetli olmaya çabalanırsa çabalansın, bilinç altının kontrol ettiği bir intikam operasyonuna döner ilişki. Yine de insanın ruhunu temizlemez; intikam alan kişi, başkasının kendisine yaptığında hoşlanmadığı bir şeyi yapmıştır, kendi kurallarını çiğnemiştir ve eskisi gibi olamaz kendi gözünde. Bu yüzden sana tavsiyem Solo; intikam alacak şansı bulduğunda onu görmezden gelmen olacaktır.


A: Yalnızlık iyidir
:

Kafa şişmez. Hayalkırıklığı olmaz. İnatla ilgi çekmek isteyenleri görmezden gelmek, gururlarıyla oynamak; ego için besleyiciliği en yüksek yiyecektir. Kendi kişiliğini oluşturmuş, kendine has özellikleri olan bir insan gibi hissettirir. Kişi kendi özelliklerinin farkına varır. İlginin karşılığını vermek zayıflıktır; piç olmak, yıkan olmak, besin zincirinin en tepesinde tek başına durmak; ulaşılmaz olmak ve en değerli av olmak hissini verir.

B: Yalnızlık kötüdür:

Çünkü yalnız kalmak aslında sadece bir ihtiyaçtır; sosyal olmak ise bir ihtiyaç değil bir zorunluluktur. Yalnız birey güçlü birey falan değildir; yalnız birey kendini güçlü olduğuna inandıran bireydir. Yalnızım diye ağlamaz, şikayet etmez. Yalnız kişiden farklı olarak yalnız olmayan kişi; topluluk içerisinde (ki bu topluluk iki kişiden de oluşuyor olabilir) ne gibi özelliklerini ortaya çıkarabileceğinin farkına varmış olan kişidir; yalnız olan kişi bu özelliklerini asla öğrenemez. Yalnızın yanılgısı da burada ortaya çıkar; yalnızlık değil, yalnızlığa engel olmaktır insanı hayal kırıklığından uzak tutan. Yalnız kişinin gözleri, kendi kafasına sabitlediği gözlükleri çıkarmadan ilgiyi, sevgiyi göremez. Yalnız kişiye de bunları göstermeye çalışan çok fazla kişi çıkmayacaktır. Bu gözlükleri çıkarmak çok zor; Tom Creo olursun; Izzy senin çabanın değerini anlamaz, gereksiz bulur. "Don't worry...everything is alright..." dediğinde sen başka yerdesindir, o başka yerde. Binbaşı Tom olursun; başkalarına fayda sağlamak için kendini harcarsın. Ve tüm bunları beceremediğini düşündüğün anda seni saçma sapan işler yapmaya sürükler yalnızlık. Aman.


O kadar öznel yazdım ki; ben bile ne demek istediğimi anlayamadım Solo. Yine aynı şekilde öznel belirtecek olursam, yalnızlık; Akon'dan, Nana'dan nasihat alınacak kadar sulu, yavşak bir konu değildir. Yalnızlık; Space Oddity'dir, Go'dur. Joe Satriani'den, Chris Rea'dan, Chris Cornell'dan dinlenir. Sen de bir şeyler yaz madem; karpuz kabukları hakkında. Bu da benim siparişim olsun.

1 yorum:

  1. Öncelikle çok teşekkür ederim yazı için, kendimi değerli hissettim biraz olsun:) Aslında biraz da tuvalet kağıdı gibi:)
    Ve sanırım senin deyiminle “kendime tahammül etmeyi öğrenme” aşamasına geçtim, korkuyorum..
    Bugün yarın siparişin elinde olur, tekrar teşekkürler..

    YanıtlaSil