2 Haziran 2010 Çarşamba

İçe Dönük Bir Arayış: Kıl Dönmesi - Part I


DÖNMÜŞ BİR KILDAN ÖĞÜTLER

Neden insanların aklında böyle bir yer edindim bilmiyorum ama, artık daha fazla dayanamayacağım:

Ben bir ilişki uzmanı değilim.

30-35 yaşında insanların ilişkilerini düzeltmekten, hangi kıza ne demesi gerektiğini soran adamlardan, kendilerine bişeyler anlatan adamların niyetlerinin ne olduğunu soran dişilerden başımı alamamak bana haz vermiyor. Ben sizin yaşadığınız o saçma sapan şeylerden hiç yaşamadım; daha usturuplularını yaşadığımı da pek söyleyemeyeceğim. Aslına bakarsanız, tüm sorunlarınızı çözen kişi, sizin yaşadıklarınızın onda birini bile yaşamamış biri ve maalesef sorunlarınızın kaynağı yaşamış olmak.

Şimdi, siz problemlerinizin çözüme ulaşmasından mutluluk duyuyor olabilirsiniz, amma velakin ben sizin yaptıklarınızla dolup taşıyorum ve siz bana patlarken benim patlayacak bir yerimin olmaması beni şişim şişim şişiriyor. Ben sizin angutluk tarikatınızın seyhi olamam. Söylediklerimden sizi aşağılıyormuşum gibi bir anlam çıkarmanız daha da net bir angutluk alameti olur; çünkü sizin anlatıp anlatıp içinden çıkamadığınız o şeyleri ben de yapmak istiyorum. Keşke o angutluk tarikatında şeyh değil de, en aşağılık mürit olsaydım. Hatta ve hatta sizden daha angutum, çünkü ben 2 yaşımdan bu yana iliklerime işleyen 2 ağır hastalıkla yaşayan ve bu hastalıklara hiç bir tedavi uygulamayan bir insanım: Empati ve düşünme.

Şimdi; problemlerinizin çözümünü kendiniz bulmak mı istiyorsunuz? O zaman çok tehlikeli bir eşikten geçmeniz gerekiyor.Sizler vücudun herhangi bir yerindeki bir kılsınız ve içgüdüsel olarak deride gördüğünüz deliklerden dışarı fırlayıveriyorsunuz. O deliği görmüyorsunuz bile, çünkü sizin için o bir refleks, bir içgüdü; işte ilk eşik bu. Aynı; rüyanın en ipe sapa gelmez yerinde "Lan, sakın bu bi rüya olmasın?" deyip de uyanıklığa geçişiniz var ya; aynı bilinçle diyeceksiniz ki "Lan, ben bu deliğe niye giriyorum? Niye derinin üzerine çıkıyorum? Başka bir yol yok mu gidebileceğim?". Kısacası babanızın akıllı evladı oluyorsunuz; sorgulayıcılığın, septisizmin kollarına bırakıyorsunuz kendinizi. Burası düşünmeye başladığınız yer. En kötü yan etkisi ise her şeye dışarıdan bakma hastalığı. Saatin kaçı gösterdiğini görmek size yetmiyor artık, saatin; zembereklerden, dişlilerden ve somunlardan oluşan mekanik bir aletin nasıl oluyor da zamanı gösterebildiğini sorgular hale geliyorsunuz. Yeni düşünce biçiminiz sizi kasaba halkının arasına karışmadan önce yüksek bir tepeye çıkıp kasabayı izlemeye zorluyor. Başlıyorsunuz derinin altında yeni bir yol aramaya. Hayata başlamanızı geciktiriyor her adımınız. Başkalarının tecrübelerini gözlemliyor, sebep-sonuçlar, iki kere iki dört ederler üretiyorsunuz çeşit çeşit kişiliklere. Lanet olsun, işe de yarıyor. Tam da burada diğer bir yan etkiyle karşılaşıyorsunuz: Mantık.

Mantık, gündelik hayattaki somut edinimleri sağlamak için kullandığımız bir hareket sistemi aslında; parayı verirsin - sigarayı alırsın \ iyi orta - gol getirir \ su içersin - susuzluğun azalır... Mantık, kişiden kişiye değişmeyecek sabitler için kullanıldığında kazanç ve huzur sağlar, ama biz derinin altında kalarak ukalalığımızı yaptık bir kere. Mantığı niçin insan ilişkileri için kullanmayalım ki?

Çok büyük bir hata...

İyilik yap - iyilik bul \ sev - sevil \ iltifat et - versin ... İşte bu da ilk sıçtığımız an. Bir anda umutsuzluk, geç kalmış olmanın farkına varış, treni kaçırma korkusu, başarısızlığın yıkımı... Burada ömrünüzün sonuna kadar size eşlik edecek bir yoldaş ediniyorsunuz işte: Güven bunalımı. Bu dakikadan itibaren zaten etraflıca düşünerek oluşturduğunuz her şeyin üzerinden tekrar geçmek, en ufak risk taşıyan kısmı bile tamamen risksiz alternatifleriyle değiştirmek (ki bu sizin hayatınızı tuzsuz yağsız bir porsiyon bulgur lapasına çevirecek) düsturunuz olacak ve buna rağmen uygulamaya koyduğunuz her işlemin sonunu tedirginlikle bekleyeceksiniz.

Sıkıntı verici bir durum. Ama hala en sıkıcı kısmı gelmedi.

1 yorum:

  1. ellerine sağlık çok güzel bir yaz ama empati kurmakla ilgili söylediklerini daha çok açarsan daha güzel olurdu. ama kadınlarla ilgili tespitlerini beğendim.

    YanıtlaSil